Trafik ışıkları...
Kafasını kaldırdı, yayalar için yeşil yandı. Kalabalık hızlı adımlarla karşıya
geçmeye başladı. Koşar adım, arabaların arasından yarışırcasına... Onun ise hiç
acelesi yoktu. Ağır adımlarla ilerledi. Daha orta refüje gelmeden arabalar
hareket etmeye başlamıştı.
Sağına baktı, soluna
baktı, arabalar onu görmezden geliyor, homurdanarak ve kara dumanlar çıkararak
yanından geçiyordu. Durmaya niyetleri yok gibi. Bekledi... Sabırlı bir insan ne
kadar bekleyebilirse o kadar bekledi ve içinden gelmese de karşıya geçmek için
bir adım attı. Acı fren ve korna sesleri; tam gaz üzerine gelen otomobilin
altında kalıyordu az kalsın. Attığı adımı geri çekti. Duracak gibi gözükmüyordu
arabalar ve yolun ortasında kalmıştı şimdi. Ne yapacağını bilemez halde
bakındı.
Yavaşça elindeki
katlanabilir tabureyi açtı, bir sigara yaktı. Yolun karşısındaki trafik
polisiyle göz göze geldi. Boş bakışlar... Polis tüm gücüyle arabalara “geç geç”
işareti yapıyordu. Ne de olsa polis varken trafik ışıklarına bakmamak gerek.
Ama o yalvarmadı, anlamsız baktı polise.
Arabalara son bir bakış
attı ve taburesine oturdu. “Sıkıcı hayat” diye mırıldandı kendi kendine. Kimse
yoktu yanında. Hiç olmamışlardı ki zaten. .. Bunları düşünmek çok saçmaydı,
önünde bir problem vardı ve bunu çözmeliydi. Arabaların dumanlarını solumak çok
sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.
Biri yaklaştı yanına;
ellerinde mendil vardı. Mendili gösterdi, “Alır mısın?” diye sordu. Mendilci
kadının elindeki mendillere baktı, “Islak mendil yok mu?”. Kadın eliyle torbayı
karıştırdı, içlerinden bir tanesini yakalayıp adama uzattı, adamdan aldığı
bozuk parayı eliyle yoklayıp cebine attı. “Sizde mi?” diye sordu. “Evet” dedi
adam. Mendilci de katlanır taburesini açıp yanına oturdu adamın. Trafik tam
hızıyla akmaktaydı. “Kaç yıldır?” dedi kadın. “On beş dakikadır.” “İyi” Bir
süre sessizce oturuparabaların motor seslerini dinlediler. “Çabalamayı
bıraktım.” dedi kadın, hafif tebessümle. “Neyi?”. “Karşıya geçmeyi tabiki...”
“Ne garip... Şu hayattaki
tek umudum arabaların durmasını beklemek.” dedi kadın. “Sizi bilmem, ama benim
büyük planlarım var.” “Nedir?”. “Karşıya geçmek ve eve gitmek.” “Ya sonra?”
“Saniyeler sonra hayatta kalacağımız meçhulken, eve gittikten sonrasını neden
planlayayım ki...” Yemek varsa yerim diye düşündü bir an.
Geleli neredeyse yarım
saat olmuştu. Hala karşıya geçememişti. Umutsuz gözlerle trafik lambalarına
bakarken aklına bir fikir geldi. Yanına gelen kör mendilci kadını yola atacak,
böylece meydana gelecek kaza nedeniyle trafik tıkanacak ve o da mutlu mesut
karşıya geçebilecekti. Bu dahiyane fikir için kendini kutladı.
Kafasında kurduğu abuk
subuk planları gerçekleştirmek için harekete geçti. Yarım saat beklemek
yetmişti belki de onu çıldırtmaya. Kadını, kolundan tuttuğu gibi yola fırlattı.
Fakat uzağa savuramadı kadını; sol şeritten hızlıca geçen spor araba kadına
çarptı; şanssızlık... Kadın uçarak orta refüje fırladı, araba hala yolunda
devam ediyordu, aksi gibi trafik sıkışmamıştı.
Umutsuzca etrafına
bakınırken mavili-kırmızılı ışık kümesi dikkatini çekti. Ambulans zannetti bir
an; belki de trafik polisi ambulansın gelmesi için müdehale etmişti ışıklara.
Belki de az önce öldürdüğü kadın için geliyordu ambulans... Işık kümesi ve ses
yaklaştıkça gelenin polis olduğunu anladı. Polis otosu yakında durdu, tek bir
kelime dahi etmeden kendini aracın içinde buldu. İşte o an rahatladı; “Artık
özgürüm!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder